30 Kasım 2010 Salı

A.O.Ç. Hayvanat Bahçesi

Bugünlerde fazlaca hastane içerikli yazı yazdığımı düşünerek farklı birşeyler yazayım dedim..Hem de Beril'in ilklerini de ne zamandır kayıt altına almamıştım..
Efendim bugünkü konumuz ilk hayvanat bahçesi ziyaretimiz.
Aslında çok önyargıyla gittim..
Fakat doktorumuz bu ay itibariyle Beril'in seveceğini söylemişti..
Gerçekten öyle oldu,  ilgiyle her bir hayvanı tek tek inceledi..
Özellikle aslan ve zürafa favorisi oldu..
Hayatında ilk defa bu kadar çok hayvanı aynı anda görmüş olmanın şaşkınlığıyla epey oyalandı..
Ayıların yanyana oturup kafalarını sallamalarını taklit etti..
Devekuşu, maymun, zebra, papağan ve dev balıklar çok ilgisini çekti..
Hemen hemen iki saat süren gezimizde zaman nasıl geçti hiç anlamadık..
Sadece bazı bölümleri tahmin edersiniz pek iyi kokmuyordu..
Ve ne yazık ki çoğu hayvan bakımsız kalmıştı..Mesela fil ölmüş, ona çok üzüldüm..
Ben hayvanların böyle kapalı alanlara hapsedilmesine dayanamayanlardanım..
Keşke imkan olsa da normal doğal hayatlarındaki ortamlarında barındırılabilseler..
Hatta şu andaki şartları biraz olsun iyileştirilebilse ona da razıyım..
Tabi kaynak yoktur o kesin..

23 Kasım 2010 Salı

Tozpembe Hayat

Öyle üzülüyorum ki şu hastanelerin haline..Esas hastaların haline..Sağlam girip hasta çıkmak için birebir..
Her gidişimizde öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki..Kendi halimizi bırakıp, başkalarına daha çok üzülüyoruz..
Aslında kanser öldürmüyor insanları bence,  işlemler için beklemek, sonuçlar çıksın diye beklemek, ameliyat günü alalım diye beklemek öldürüyor..Çünkü bu kanser, şakası yok..Teşhis konur konmaz bir an önce tedavi sürecine girmek lazım..
Üstelik paranız da olsa, prof.'a da gidecek olsanız yine de iş olmadık şekillerde uzayabiliyor..İlla bir tanıdığınız olmalı, illa o araya alınsın bu hasta, diye aramalı..
Ne yazık, ne üzücü bir sağlık sisteminin bunu gerektirmesi..

Mesela şöyle bir olay geldi başımıza..Radyoterapi için, bayram sabahı dönüşünde sabahın köründe hastaneyi aradım..Hatta ilk arayan bendim muhtemelen, kadın zor açtı telefonu..Randevu almak istediğim hocanın adını söyledim ,sekreter hanım önce 20 Aralık' a gün verdi..Yani yaklaşık bir ay sonrası..Ben de yapmayın etmeyin, falan filan dedim,neden sonra 8 Aralık' a çekti..Sonra ameliyatı yapacak cerrahı aradım, yine sabahın o saati, adamcağız, çok geç olur daha erkene almamız lazım dedi..Kendi aradı bugün fakat ulaşamadı, yarına haber bekliyoruz şimdi ulaşabildi mi diye..

Kısacası biz hocalardan bile bir ay sonraya randevuyu zor alırken, bir hafta sonrası bile çok geçken, normal poliklinikteki vatandaş ne yapsın..Bugün git yarın gel şeklinde çalışıyorlar çünkü..MR randevusu almak için kaç ay bekleyenler gördüm..Normal bir PET taramasının sonucu 3 günde çıkıyor, patoloji raporu desen bir hafta..Kısacası adamlar yeni başlamış bir kanserle hastaneye girseler, uzak organ metastazıyla çıkarlar bu sürede..

Çok iç karartıcı mı oldu bu yazı sizce? O zaman derin bir nefes alın ve şöyle deyin:
''Benim yarın hastaneye gidip bir kanserle uğraşmam gerekmiyor..!''
Bakın hayat birden ne kadar da tozpembe oldu değil mi? :)

21 Kasım 2010 Pazar

Gülümse

Çok zamandır yazasım var..Gelin görün ki akşam Beril'i uyutup ne zaman bilgisayarımı açsam, dönüp dolaşıp rektum kanserini okurken buluyorum kendimi..
Şu internet hem iyi hem kötü..Artık neredeyse ameliyatın yapılış şeklini bile öğrendim, bu iyi mi bilemedim..
Aslında bazı şeyleri de çok bilmeye gerek yok, bazen moral bozucu olabiliyor çünkü..
Bazen de bilmek lazım , doktor anlatırken ne diyor ki bu adamcağız diye boş boş bakmak yerine..En azından terminolojiye azıcık hakim olmak lazım orası kesin..

Neyse efendim bu süreçte öğrendiğim en güzel söze geleyim: ''Kaderden eminsen kederden emin ol..''
Şimdi diyeceksiniz güzel söz bu mu? Allah kötüsünden saklasın o zaman deyip açıklayayım..
Kader her zaman tatil, eğlence, bayram, kahkaha değil..Çoğu hastalık da biz insanlar için..
Ama insanın başına gelince, o hastane koridorlarına girince, bir patoloji labaratuarının kapısında yüreği ağzında bekleyince anlıyor bazı şeyleri..Düşünüyor neden bu bizim başımıza geldi diye..
 Ve cevap, kaderimizde bunu da yaşamak vardı..Güzel anlar yaşamak da vardı ve biz o anlarda bak bu da bizim kaderimiz demedik..Gayet mutlu başımızın üstünde yeri var diyerek kabullendik..

Kısacası insanoğlu nankör, güzel günler yaşarken onu normal kabul ediyor, bir zorluk gördü mü de niye ben bu zorluklarla sınanıyorum diyor..Keder olmasa güzel günlerin kıymeti kalır mı?

Bir de çocukla karşılaştım, tam da hastanedeki en sıkıntılı günümde..23 yaşında Iğdır'lı bir genç..Maddi durumu iyi olmadığı için Ankara'ya tedaviye gelememiş ve tüm kalın barsağı kanserle kaplanmış..Tek başına gelebilmiş, ameliyat olsa refakatçi kalacak kimsesi yok yanında. O kadar kısa bir an şahit oldum ki durumuna, yine de üzgün görünmüyordu, gelebilmiş olduğuna  seviniyor gibiydi..

Bu yazıdan çıkan sonuç hayat onu nasıl gördüğünüzle ilgilidir..Siz iyi tarafından bakarsanız o da iyidir..
Şimdi bu yazıyı okuyan sevgili dostlar,sadece şunu düşünmenizi isterim ..O Iğdırlı genç bile gülümseyebildikten sonra, sizin somurtmaya hakkınız var mı?

17 Kasım 2010 Çarşamba

Sınav

Hepimiz sınavlardan geçiyoruz ya şu hayatta..
Bu seferki biraz beklemediğimiz sorulardan geldi işte..
Bayramdan üç gün kadar önce annem kanser tanısı aldı...

Eskiden dert ettiğimiz şeylerin ne anlamsız olduğunu farkettik..
Hani Beril uyumuyor, yemiyor,vs. diye sızlanıyorduk ya , yok onlar önemli değilmiş..
En önemlisi sağlıkmış ve her aldığımız nefes için şükretmeliymişiz aslında..

Bayram için daha güzel bir yazı yazmak isterdim ama malesef yazabildiklerimin içinde en güzeli bu..
Hepinize mutlu ve sağlık dolu bir bayram diliyorum..

6 Kasım 2010 Cumartesi

Grip Sezonu Hayırlı Olsun

Kaç gündür yazamıyorum..Yazmayı bırakın kafamı bile kaldıramıyorum..
Bu senenin grip mikrobu epey geliştirmiş DNA'sını haberiniz olsun..
Önce Beril hasta oldu , sonra ben..
Yataktan çıkmadan üç gün yatsam yeriydi ama ne mümkün..
Annelikte eski zamanlardaki gibi'' Dur şuraya yatayım kalkmadan ..'' gibi bir lüksünüz olmuyor..
Başlangıçta hafif bir boğaz ağrısı formatındayken,biraz da burun akıntısı ilavesiyle ; ikinci gün sabah yataktan kalkamayacak hale geldim..Bütün eklemlerim ayrı ayrı ağrıyordu ve tabi bir grip klasiği olarak ateş..Şimdilerdeyse daha aşağılara inen mikrop, seyahatine akciğerlerde devam etme kararı almış gibi..
İnşallah ilaçlarla kendisini kovmayı planlamaktayım..Bu sene 1000mglık GNC C vitamini bile bana mısın demedi ya dur bakalım..
Arada bir de Beril'in rutin muayenesi vardı ama detaylar sonra..
Ben gideyim yatayım artık..
Siz de kendinize dikkat edin, malum grip sezonu açılmış bulunmakta..
Related Posts with Thumbnails