23 Eylül 2011 Cuma

Okullar Açıldı Bölüm 2

Evet efendim önceki yazımda bahsettiğim gibi..O senenin  üniversite birincisi, bir arkadaşımız olmuştu..Ve bunun bize tek getirisi, bir üniversite birincisinin özelliklerini öğrenme şansını elde etmemizdi..Bahsettiğimiz çocuk gayet sıradan ama bir o kadar da çalışkandı..Zeka olarak bir fazlalığı olduğunu hiç zannetmiyorum..Ama çok çalışkan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim..Hatta hayatının ders çalışmak olduğunu ve son derece antisosyal olduğunu da söyleyebilirim..Saçları Eistein'nınkiyle yarışırdı, çünkü berberde kaybedecek zamanı yoktu..Hatta dershanenin 7. kattaki sınıflarına merdivenle çıkarken bile bir şeyler okurdu..Bu zaman bile çok kıymetliydi onun için...Biz de çalışıyorduk ama o kadar değil..Ama sanırım en büyük farkı anne ve babasıydı..Özellikle babasını iyi tanırdım, çünkü okuldaki  fizik öğretmenimizdi..Öncelikle çok hırslıydı ve bizi  yarış atlarına benzetirdi..Sınıftaki kızların, erkek arkadaşları olmasına kızardı..Buna ahlaki değerlerden kızdığını sanmayın..Lise son sınıf öğrencilerinin bir erkek arkadaşla dolaşarak zaman kaybetmesine kızıyordu sadece..
Aslında başarı takıntısı vardı da diyebiliriz..Belki çocuğu en iyi yeri, kazandı ama ne kadar mutlu oldu onu pek bilemiyorum..Sorgulamak bana düşmez..
Fakat bir çocuğun sosyal hayatını sıfırlayarak, onu yarış atına dönüştürerek, bu işi yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum..
Tabi bizim çocuklarımız da o aşamalara gelince belki bakış açımız çok değişebilir ama o yollardan geçerken, böyle bir baskı inanın çocukların hoşuna gitmiyor..
Genelde çocuk yetiştirmeye başladığım şu kısacık iki yılda bile o kadar çok tükürdüğüm şeyi yaladım ki, kesinlikle de büyük konuşmak istemiyorum..
Diyeceksin ki neden yazdın bu yazıyı o zaman? Şundan yazdım, gün olur ilerde bunları okuyacak olursam, kendime bir uyarı kalsın istedim..Bir de korktum, daha çocukları iki yaşında bile olmayan insanların , çocuklarına öğretmeye çalıştıkları şeylerden..Evet biz de yeri geliyor bu akıma ucundan kıyısından kapılıyoruz ama onlar daha küçücük çocuklar..Bırakalım çocukluklarını yaşasınlar...Her şey zamanında güzel..

21 Eylül 2011 Çarşamba

Okullar Açıldı Bölüm 1

Üniversite sınavına hazırlandığımız yıllarda gittiğimiz dershane, her senenin kazananlarını sene sonunda binasına astığı kocaman bir afişle ilan ederdi..O senelerde cep telefonu, facebook falan olmadığından heyecanla gidip okurduk, hangi arkadaşımız nereyi kazanmış diye..Tabi bir yandan da sınava gireceğimiz zamanlar yaklaştıkça, heyecanlanır ve adımızın yazılacağı günleri iple çekerdik..Sonunda hepimiz iyi, kötü bir yerleri kazandık ve gittik dershanemize listelere bakmaya..Bir de ne görelim, o yılın Türkiye birincisi bizim dershaneden çıktığı için, kocaman afişe bir tek onu yazmışlar, gerisi yani biz önemsenmemişiz..Kısacası bizim ismimiz hiç yazılmadı o afişe..O çocuk arkadaşımız olduğu halde, biz son derece bozulmuştuk bu duruma tahmin edeceğiniz gibi..

Tabi dershane yönetimini de şimdilerde anlıyorum, onlar da  tarihlerinde ilk  kez elde ettikleri bu başarıyı göstermek, başka söze gerek yok demek istemişlerdi muhtemelen..
Şimdi ben bunu size neden anlattım..Bu da bir sonraki yazımda gelecek..Bekleyin meraklananın sevgili okur...

14 Eylül 2011 Çarşamba

Ümit Dolu Bir Söz

Bir yer var hayatta..
Bir pencere..
Biz genelde hep o pencerenin dışında oluyoruz ve o pencerenin içine bakmak istemiyoruz..
Ne zamanki hasta olsak, mesela basit bir grip, pencereden bakıyoruz ve gördüğümüz hayat çok başka..

Nefes almak bile ne zor iş aslında, gece yatınca burnu tıkalı uyumak ya da.
Kulak ağrısı hiç yaşadınız mı? Ağlatabilir  koca bir adamı.
Ya da ağrıyan bir yirmi yaş dişi, sabahı sabah ettirir insana..

Aslında anlatmak istediğim ağrıyan bir diş ya da geçici bir grip değil..
Biz o pencereden bakarken biliyoruz ki geçecek bunlar..
Diş çekilecek, grip bir haftada düzelecek..
Ama kanser hastaları için öyle değil..
Ne zaman biteceği bell olmayan bir hastalık onlarınki..
Hiç geçmeyecek bir grip olduğunuzu öğrenmek gibi ..

Bugün  yine bir kanser hastanesindeydim ve koridorlarda gördüm ki, kanser değil onları öldüren..
Ümitsizlik..
Geçmeyeceğini düşündükleri hastalıkları.
Aslında grip gibi görebilseler, belki iyileşecekler ama öyle görebilmeleri öyle  zor ki...
Ümit lazım onlara ve büyük bir destek..

Geçen gün gazetede ünlü bir onkologla röportaj yapmış Ayşe Arman ve akciğer kanserinin bilmem ne kadar ümitsiz ve yakalanan hastaların % 5 olasılıkla yaşadığını falan yazmış..Acaba hiç mi düşünmüyor bu gazeteciler, akciğer kanseri olan birileri de okuyor bu gazeteleri ve o ümit onların gözlerinden işte tam da bu nedenden siliniyor..
Onlara sorsalar halkı bilinçlendirmek için yazdık derler..Sigara paketlerine dikkat ölürsünüz yazmak gibi bir şey..

Bir de bu olasılıkları benim kafam almıyor.. Pankreas kanseri olup, kurtulan gördüm ben ey ahali..
Bunların kararları çok farklı yerden veriliyor..Kısacası bir insana bir tanı koyup, ömür biçmek nasıl bir iştir anlamış değilim..Olsa olsa umudunu kırıp,ümitsizliğe sevk etmektir..Tamam önceki vakalardan neyin ne olacağı az çok bellidir ama bu bir matematik işlemi de değildir..Yani hayatta neyin kesinliği var ki bunun olsun..

Bu yazdıklarımdan annemin durumunu kötü zannetmeyin, ben orada gördüğüm tüm hastalar adına yazıyorum bunları..Çünkü belki bu yazıyı okuyacak bir kişi bir kanser hastasına ümit dolu bir söz söyler..O da bana yeter..

8 Eylül 2011 Perşembe

Parmak Boyası



Erken mi denesek mi acaba derken, baktık bizimki çok sevdi..Epey de oyalandı..Tavsiye olunur..Tabi sonrasında güzel bir banyo ile beraber..

6 Eylül 2011 Salı

Geçen Bayramın Ardından

 Çok severim çarşı , pazar gezmeyi..Bir şey almasam da sadece bakınmak bile iyi gelir bana..Bu sefer de sizler için resimledim bir kaç ufak detayı..Resimlere tıkladığınızda daha büyük hallerini de görebilirsiniz..





Related Posts with Thumbnails